stockholm sendromu nedir

Stockholm sendromu, mağdurların kendilerini kaçıran kişiye ya da kişilere karşı duyduğu beklenmedik sempati ve duygusal bağ kurma durumunu ifade eder. Bu terim, 1973 yılında Stockholm'da gerçekleşen bir durum üzerine ortaya çıkmış ve psikoloji alanında araştırma konusu olmuştur.

Olay, bir banka soyguncusu ve dört kişiyi altı gün boyunca rehin almıştır. Ancak rehineler, serbest bırakıldıklarında, kendilerini kaçıranları savunmuşlar ve hatta onları suçlamaktan kaçınmışlardır. İlgiyle ve hayretle karşılanan bu durum, mağdurların, kaçıranları koruma eğiliminde olmalarının psikolojik nedenlerini açıklamaya yönelik bir kavramdır. Mağdurlar, yani rehineler, kaçıranların korku ve tehditlerine maruz kalmış ve hayatta kalabilmek için bu kişilere karşı bağlılık geliştirmişler ve polislere karşı onları savunmuşlardır.

Stockholm sendromu romantik ilişkide nasıl ortaya çıkar?

Stockholm sendromu, oldukça ikircikli duyguları bir arada barındırır. Kişi, kendisini mağdur eden kişiyle arasında bağ kurar ve bu bağı devam ettirmek için çabalar. Başka bir ötekiye onu şikayet etmez, onun ceza almaması için çaba sarf eder ve bundan dolayı da doyum hisseder.

Romantik ilişkilerde, bu döngü maalesef oldukça yaygın bir durumdadır. Partnerler arasındaki romantik ilişkide, her iki tarafından ötekinden beklentisi, isteği, istemediği durumlar vardır. İlişkinin doyurucu olmasını da kişiler, bunların karşılanıp karşılanmadığına göre belirler. Partnerlerin ilişkide temelde iki isteği vardır. Bunlardan biri;

İlişkide mutlu olmak. Diğeri de;

Beklentilerin doyurulması.

Bazen bu iki istek aynı anda gerçekleşmiyor. Bunun gerçekleşmesi için, aslında partnerlerin birlikte bu durumu ele alması, konuşması, sorunların tespitinin yapılması ve ona göre çözüm için bir yol haritası belirlemek zorundadır. Bu rota, ilişki ve partnerlerin her ikisi için en sağlıklı olandır.

Ancak, çiftler bu yolu her zaman izlemeyi istemsizce takip etmek istemiyor olabilir. Eğer olumsuz olan durumlar dile getirilirse, ne olacağını bilememek kaygı ve korku uyandırabilir. İlişkinin daha da zedeleneceğinden ürkebilir. Ya da bir daha büyük bir tartışma çıkacağını düşünerek, sonuçlarından çekinebilir.

Bunun yerine, çiftler en yaygın olan bu iki yoldan birini izleyebilir.

Sorunları dile getirmeden yok-muş gibi yapıp, partnerine ve ilişkisine yeterince zaman ve çaba vermeden, öncelikli olarak kendi ihtiyaçlarına odaklanabilir. Bu da ilişkiden duygusal yatırımını çekmesine ve daha uzun vadede ilişkinin büyük yaralar almasına sebep olur.

Sorunları dile getirmeden, onları duyarak, görerek, partnerini alttan almaya çalışarak, onun gönlünü hoş tutmaya çalışarak, kendi ihtiyaçlarını yok sayarak ilişkiye tutunabilir. Bu her ne kadar ilişki ve partneri için "yapıcı" olma gibi görünüyor olsa da, Stockholm sendromuna işaret etmektedir.

İlişkilerdeki çaresizlik duygusu, hiçbir sorunlu giden durumun değişmeyeceğine dair inancın olması, partnerlerden sadece birisinin bu ilişkideki sorunların sorumluluğunu almaya çalışması ve kendi çabasıyla ilişkisi için duygusal yatırım yapması son derece sağlıksız ve ilişkinin seyrini de tehlikeye atan bir durumdur. Her ne kadar çıkış noktası ilişkinin sağlığı için olsa da, ilişkinin külliyen zarar görmesine meydan hazırlar.

O nedenle, ilişkilerdeki alma-verme dengesi, olumlu ve olumsuz duyguların/durumların/düşüncelerin o ilişkiye özgü olduğu gerçeğini akılda tutarak, bunları konuşmak için çiftlerin buna alan açması, partnerlerin olumsuz durumlarla baş etme mekanizmalarının ne olduğu gibi unsurlar net olmaya ihtiyaç duyar. Bunların net olması, hem partnerlerin birbirleri ile ilgili, hem de kendileriyle ilgili önemli bilgiye sahip olmasını sağlar. Bu da, ilişkideki Stockholm sendromuna yakalanma riskini tamamen azaltır.

Çiftler arasında etkili iletişim kurmak ve duyguları açıkça ifade etmek, ilişkinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesini sağlar. Bunun için, çiftlerin zaman ayırması, birbirlerini dinlemesi ve ihtiyaçlarını açıkça ifade etmesi önemlidir. Bu sayede, olası sorunlar daha erken tespit edilir ve çözüme kavuşturulabilir.


Randevu almak ve bir terapiste gitmek gibi adımlar da çiftlere ilişkilerinde yardımcı olabilir. Profesyonel bir yardım almak, çiftlere iletişim becerilerini geliştirme ve ilişkideki problemleri çözme konusunda destek sağlayabilir.